7 Ekim 2011 Cuma

Bir yoldur gidiyorum,ellerim ceplerimde..

   Saçlarının rengi tarif edilemeyecek kadar orjinal...Tıpkı yaşadığı toprakların güzelliği gibi.Sahip olduğu saç rengi için,uzak diyarlarda,oksijen vb kimyasal ürünler sıkılıyor kafalara,ergeninden,sosyete kokoşuna kadar,ama hiç biri onun o minik kafatası kadar haketmiyor o canım güzelim sarı saçları...Saçlar sarı ama belli,büyüdükçe siyah olacak,babasının nasılsa,dedesinin nasılsa büyük ihtimal onunki de ileride beyaz olacak...

  Sarı saçlarının ahenksiz sallanışını umursamadan,kendine en az bir beden büyük olduğu net olarak görülebilen koyu bordo ve tonunun yakalanmasına üreticisi(annesi) tarafından özen gösterilmemiş mavi kalın kazağının altına,abisinden kalma,yine bol olan ama çuvalın ağzının bağlandığı kırnap ile beline oturtulmuş bir bol pantoloncuk...

    Ellerinin ufaklığındanmıdır,yoksa giydiklerinin bolluğundanmıdır bilinmez ama,o elleri kazağın kolundan özgürce çıkıp,pantolonun cebine rahatça giremiyor,eli pantolon cebinin dibini bulamıyor...Yürümesi zor,ama babası ve büyükleri tarafından devletin getirdiği nimet olarak adlandırılan bu toprak yolda,ayağındaki Trabzon lastiğiyle taşların üzerine basmadan gitmek için uğraşıyor,çünkü kuvvetsiz ve ufak ayakları,lastiğin esnekliğinden olsa gerek,taşa bastıkça acıyor,canı acıdıkça burnundada çeke çeke gittiği sümüğü çekmeyi unutuyor,yere düşüveriyor,ufacık uşağın,sapsarı sümüğü...

    Sümük ve pantolon cebi...Bu iki alakasız tanımda, küçük uşağın diğer yaşıtlarıyla buluşma noktasına varana kadar oyuncağı oluveriyor...Buluşma noktası düzlük denilebilecek bir yer,bu zor coğrafyada,elbette eğimli tabii,ama diğerlerine göre daha uslu bir eğim o düzlüğün eğimi...Böyle düzlükler bulmak zordur,bulduğunuz zaman da herkese yakın olmaz.O yüzdendir ki,kendisine uzak olan bu düzlüğe oynamak için giden bu ufaklığın sümüğü ve pantolon cebi yeni oyun başlayana kadar en büyük oyuncak...

    Düzlüğe çıktığında buluştuğu arkadaşlarının kendisinden farkı yok,soğuk havanın oyundan daha önemsiz olarak görüldüğü bu küçük kafataslarını taşıyan minik bedenlerin betimlemesi çok yakın birbirlerine...Yaşları oyun için müsait,kendilerinden bir iki yaş büyük olan abileri artık ineklerin başında duruyor,büyümüş oluyorlar çünkü...Düşünebiliyormusunuz? Bir-İki yıl sonra bu ufak bedenler ne kadar büyüyebilecekse artık,inekleri otlatabilecek bir birey oluyorlar,adam! oluyorlar...

    Çuvaldızlarla dar alanda kısa paslaşmalar yapılarak ustalıkla dikilmiş,yaraları ve yamaları sağlamlaştırılmış bir top-top demeye sosyete diyarında iki şahit bir de belediye başkanı ister- o topun peşinden koşan küçük bireyler,onlara göre dümdüz,fakat aşağıki yoldan geçen turistlere göre en az 20 en fazla 30 derece eğimli bayır olan yerde...Hepsi fişek gibi fırlıyor,kaleci oyunu orta sahada kurmaya yeminli adeta,defans yapmanın ne olduğunu bilmiyor bu uşaklar,iki takımda oyunu orta sahada kurmaya çalışınca, sümükler birbirine değecek kadar yakın temasa geçiyorlar...Omuz-omuza yapılan bu sümük yarışında ince bilek hareketiyle,sağ-sol,yan-orta vs çapraz bağları zorlamadan sıyrılabilen bir küçük uşacuk oyunu rahatlatıp takımını gol pozisyonuna sokabiliyor...

    Takım olmanın önemini,yolda yürürken her seferinde düşünen,ama herbirinin tek tek takımın en önemli silahı olduğunu iddia eden yürekler...Öyle ki, pas verirse,emiceoğlu araya girebilir..Hele topu çalıpta golü attı mı,bakamaz yüzüne emiceoğlunun...Çalım yapıp kaptırır daha iyi...

   Sadece birinin değil,hepsinin üzerindeki kazak bordo-mavi tonlara sahip...Aynı tonda olmasalar da aslında her kazak has bir lisanslı ürün o bölge için...Onlara göre,analarının diktiği bu kazak,ter tutmuyor,oyun serbestisi sağlıyor...Analarına göre ise,kazağın teri,oğlana atılabilecek dayak ile doğru orantılı...

    Sarı saçlara sahip çocuklar böyle büyüyorlar,o zor coğrafyada düzlük dediği yerlerin gurbette yokuş anlamına geldiğini öğreniyorlar,onlar büyüdükçe,küçük bedenlerindeki saflık,kandırıldıkça kurnazlığı,tilkiliği anlayacak bir mekanizmaya  dönüşüyor,doğal olarakta sarı saçları eskisi kadar ahenksiz bir dalgalanma yapmak istemiyor,kararıyor,siyah oluveriyorlar...Onlar büyüdükçe ve gurbette ve ya şehir merkezinde yaşadıkça, sağ çapraz bağları zedelemeden ince bilek hareketlerinin ne kadar önemli olduğunu, bunun böyük şehirdeki tanımınında ticari anlamda ''girişimcilik'', ilmi anlamda''icat'', futbol anlamında ise''doğuştan yetenek'' olduğunu anlıyorlar, eski sarı saçlarını önemsemeden siyah saçlarını kaşırken...

  Kırnap ile bağlanmış olan pantolonlarının yerini kimisinin çok kaliteli,kimisinin ise olabildiğince ucuz olmasına dikkat edilen ama bedene oturan pantolonlar yer alıyor...Ellerinin, kazak-gömlek vs kollarından özgürce çıkıp,pantolonunun dibini hunharca keşfedebildiği bir büyüklüğe sahip olduğunu umursamıyorlar...Toprak yollarının nimetini unutmadan,asfaltın kıymetini biliyorlar,asfalttan başka yol görmeyen  bireyler karşısında,deyim yerindeyse asfaltı ağlatıyorlar...Yokluktan varlık oluşturup, o varlık ile en iyiye kafa tutmayı, inek otlatmanın verdiği sorumluluktan önce oynayabildiği kadar oynadığı oyunlarda öğreniyorlar...Bu toprağın çocukları genellikle başarılı oluyorlar,nereye giderse gitsinler, bordo-mavi kazaklarının teri emdiğini düşünüp,kendi işlerinde terletebildikçe terliyorlar...Kazanıyorlar.Kazandıkça, çekilemiyorlar,haksızlıklar boy göstermeye başlıyorlar...

  Bu toprağın çocukları,toprakları ile yaşadıkları gurbetin aynı ülke sınırları içerisinde olmasına rağmen,dışlanıyorlar...Başkalaştırılmaya çalışılıyorlar...Hayatlarında kendi çizgilerini uzatmak yerine rakiplerinin çizgilerini kısaltmayı babalarından öğrenmiş ve bunu ata mesleği benimsemiş kişiler tarafından dışlanıyorlar...

  Kendilerine söylenen hakaretler ve hareketler sadece simgesi olabiliyor bu kıskançlığın...Bu çocuklar her başarıda daha da dışlanıyorlar,öyle ki, burunlarından dışarı özgürce çıkan ve atmosfere merhaba diyen sümük zerrecikleri, şimdi o atmosfere çıkmak istemiyor...Tiksiniyor...

   Zor coğrafyanın,zor çocukları, bu topraklarda işkencelere uğruyorlar, işkenceler yetmiyor,haysiyet ve onurlarına dokunan hakaretlere uğruyorlar...Onlar bu haksızlığa uğrarken, doğdukları coğrafyada yeni kırnaplı pantolonlar sahiplerini,yeni sümükler ise burun deliklerini buluyorlar...

  Anlaşılabilen tek bir şey var ki, zor bölgenin zor çocukları herşeye rağmen,süregelmeye devam ediyorlar, yeni yeni zor ve ufak uşaklar, başkente göre kuzey ve doğudaki topraklarda büyüyorlar, kıskanılan taraf büyürken,kıskanan taraf izlemek durumunda kalıyor...bakakalıyor...

  Not: Herşeye rağmen ikinci sınıf görülen zor çocuklara,zor toprağın zor çocuklarına gelsin...

  Saygılar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder