Dakika içine olabildiğince sığdırılmaya çalışılan, hatta kimi zaman,
zamanı verimli kullanmak adına(!) bir küfrü yarıda bırakıp diğerine
geçmeye çalışan bir ruh haliydi bizimkisi… Bordo-Mavi’ye aşık olan
herkes iddia edebilirdi ki, o orta aslında öyle açılmaz,o çalım da öyle
atılamazdı… Öyle depar atılamazdı çocuk, çünkü sen ivmene hakim olup
defansı bozana kadar kademe yaparlardı sana, Türk Futbolunda, defansın
ardına koşu öyle kolay yapılamazdı çocuk, türküsü bile söylenebilirdi;
‘’Depara kalkma çocuk bu Türk Futbolunda, seni avlarlar…’’
Sabırsızlıklar ve sol omuzun ağırlığını her maç günü artıran günahlar
eşliğinde geçti 2 yıl önceki süper ligin ikinci yarısı. Bir Burak Yılmaz
heyulası kol geziyordu futbol sahasında, günah sebebiydi adeta ve
hocası da sanki şehre inat oynatıyordu onu… Yapılan hatalar herkesi
çıldırtıyor, düşmanı kıs kıs güldürüyordu.
''Ne buluyor şu adamda, tutunamadı işte zaten hiç bir yerde, biz mi
adam edecekmişiz, peh!'' sesleri bir ve ya birkaç kişilik küçük
gruplardan değil, taraftarın büyük kısmından gelen seslerdi… Fakat bir
şey oluverdi. O şey öyle kuvvetli bir şeydi ki, çok değil, kısa bir
zaman önce-yarım sezon bile değil- yaradanın Trabzonspor taraftarına
sınav olarak verildiği düşünülen Burak Yılmaz, bir heyuladan çıkmış, bir
büyük fırtınaya dönüşüvermişti… Herkes merak ediyordu bunu, ulusal
medyasından yereline kadar… Fakat hepsinden çok Trabzonspor taraftarının
kafasında ciddi soru işaretleri oluşuverdi: ''Ula noliy?''. İşte bu
kadar aniden oldu Burak Yılmaz patlaması diyebiliriz hepimiz.
Ama aslı öyle değil… Filozofların halinden filozoflar anlar bence. Ki
her filozof da, birbirini anlayamaz. Çoğu zaman yalnız kalır filozoflar.
Ve düşünürler. Yeryüzünde filozoflar dışında ki insanların tümüne
''düşünemeyen ama düşünecek aklı olan varlıklar'' ismi takılabilir.
Çünkü gerçek şudur ki, filozof felsefe yapar ve felsefe de düşünmenin
öğrenilmesidir. İşte bizler, düşünecek aklı olan ama düşünmeyi unutan
insanlar olduğumuzu anladık; Burak Yılmaz’ı, Burak Yılmaz’dan çok
düşünmüş bir futbol filozofu sayesinde. Şenol Güneş, bir futbol filozofu
olduğunu kanıtladı… Düşünmeyi zaman kaybı olarak gören insanların
yaşadığı bu zaman da, düşündü… Düşündüğü şey üzerine kafa yordu… Bizler,
düşünmemizi engelleyen ve bir dizi monoton sınırlar içerisindeki
kalıplaşmış hayatımızda düşünemiyorduk ama o düşündü ve başardı… Şenol
Güneş başardı, Trabzonspor taraftarının gözardı edilemeyecek kadar büyük
bir çoğunluğu artık düşünmenin önemini anladı… Ne yani? Şimdi bu futbol
filozofu bize felsefe mi öğretti? Hayır… Onun öğrettiği sadece
düşüncenin temel yapıtaşlarının kıymetiydi.
''Sen kimsin?'' sorusunun cevabını uzun süre düşünmüş olmalı Burak
Yılmaz… Ki o soruya yine kendisi cevap verdi ve onun cevabı kimisinin
hayallerinin, kimisinin kabuslarının yorumu oldu… Kendisini buldu,
içerisindeki Burak Yılmaz’ı belki o da yeni öğrendi, sonuçta biz de
bildik kendisini. Onun bu soruya verdiği cevap sayesinde, bizlerde
aynanın karşısına geçip kendimize bu soruyu cesur bir şekilde
soruverdik; ''Biz kimiz?''. Ve bu sorunun cevabını yine 17 numaranın
sayesinde rahatça bulabildiğimizi düşünüyorum.
Kendisi bizim pişmanlıklarımızın en büyük simgesi… Onun için
ağzımızdan çıkan kötü sözleri kendi aklımız bize hatırlattıkça
utanıyoruz kendimizden ve her seferinde düşüncenin temel sorusunu
hatırlıyoruz; ''Sen kimsin?''… Bu soru bizi dinç tutuyor ve düşünmeye
devam ediyoruz. Şöyle ki; artık bizler biliyoruz ki sağ kanattan
açılacak orta, tam da onun açtığı gibi açılır. Ve yahut sırtı rakibe
dönük ve ya yüz yüze çalım atıldı mı onun attığı gibi atılır. Hele ki o
defans arkasına yapılan koşular, tam olarak onun koştuğu gibi koşulur…
Herkesin emin olduğu bir şey var ki; Burak Yılmaz’ın yaptığı
güzellikleri, kimse onun kadar güzel yapamaz…
Burak Yılmaz’ın ortaya çıkardığı bu özellikler, ilk defa bir yerli
forvet oyuncusunda görülüyor. Elbette çeşitli özelliklere sahip çok
yetenekli Türk Forvetler gördü bu ülke, ama Burak Yılmaz kadar bu
özelliklerin hepsine sahip bir yerli forvet gelmedi daha yeşil sahalara.
Aslında; belki de şu anda bir sürü yeşil sahada onun gibi yetenekler
vardır, ama tek eksikleri kendilerine sormaları gereken, iki kelimeden
oluşan bir sorudur? Kim bilebilir ki…
Ortaya çıkardığı pek çok özellik ile yerli forvetlerden beklentileri
yukarıya taşımıştır Burak Yılmaz. Bu yüzden doğaldır ki, beleş olarak
görülebilecek şekilde üne kavuşanlar ona hırsız diyebilirler… Burak
Yılmaz bir hırsızdır. Burak Yılmaz, hak etmediği şöhreti
yakalayanların, günümüzde gördükleri saygıyı aslında hak etmeyenlerin,
oturduğu yerden para kazananların ve genellikle para ile her şeyi satın
alabileceğini sanan para babalarının tüm şan, saygı ve özgüvenlerini
çalmıştır…Çalmakla kalmayıp,çaldıklarını hak edenlere dağıtmıştır… Bu
yaptığının adı bu coğrafyada yiğitlik yerine hırsızlık olarak
tanımlanıyorsa, Burak Yılmaz hırsızdır.Şanı,saygıyı ve özgüveni hak
edenler, Burak Yılmaz sayesinde hak ettiklerine kavuşmuşlardır…Burak
Yılmaz, kendisinden yüzlerce güzel anılar ve başarılar çalan,futbol
hayatının bir kısmını çalıp ona eziyet eden İstanbul’dan emeğini söke
söke geri alıyorsa ve bunun adına İstanbul’da hırsızlık deniyorsa Burak
Yılmaz büyük hırsızdır… Eğer hırsız demeye yüreğiniz yetebiliyorsa
bugün, sigorta poliçenizi de gururla sallamanızı bekleriz bizler. Hani
nerde?
Birleşik Krallık topraklarında da bir heyula kol gezerdi kimine göre…
Kimine göre ise büyük bir fırtınaydı betimlemesi, Robin Hood derlerdi
ona… Para babaları ve para babalarının kulaklarının kiriyle
beslenenler,para babalarının göbeklerinde yaşam formu olarak yaşamaya
devam edip,para babalarının kalın enselerindeki katların arasında
sıcacık yuvaları olanlar tarafından emek hırsızı olarak ifade edilirdi…
Fakat emeğinin karşılığını yıllardır alamayan ve onun sayesinde nihayet
emeğinin karşılığına azda olsa kavuşmuş halk
tarafından,ağaçlar,çiçekler, böcekler tarafından kahraman olarak ifade
edilirdi…
Burak Yılmaz bir hırsızdı… Ağzı para ile doldurulmaktan gurur duyanlar
için bir emek hırsızıydı, emeğinin gerçek hak edişini kendisi
sayesinde alanlar tarafından ise kalp hırsızıydı…
Modern futbolun Robin Hood’una selam ola… Selam sana Burak Yılmaz.
Dipnot: Ülke olarak fazlasıyla sıkıntı içerisinde olduğumuz
bugünlerde,yazılacak ve konuşulacak o kadar konu vardı ki, elimiz
klavyeye futbol için gitmiyordu,gitmek istemiyordu… Dua vaziyetinden
geri durmak istemiyordu avuçlarımız ama bunu yapmak zorunda
kaldık.Ülkenin sıkıntılı günlerinde bile kendi çıkarları için iftira
atan insanlara saygı göstermiyoruz.Göstermeyeceğiz. Söylediklerinden ve
yazdıklarından hemen sonra kendilerine tutamadıkları aynayı, bizler
yüzlerine tutacağız…Güneşin yansıttığı ışığımızla beraber.
Saygılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder