29 Nisan 2011 Cuma

Empati.

 BordoMavi.net in değerli üyesi Aydın abimin yazdıklarını paylaşmak istiyorum. Spor kamuoyunda birçok gözün görmezden gelip es geçtiği konuyu ne kadar yalın anlatmış,şüphesiz ki,eğer spor kamuoyunun dinazorları bu konuyu anlatmak istese  bile bu kadar güzel kelimeler seçemezdi...Zaten yazılarını harçlıklarına göre yazdıkları için...

''Ortalık ne kadar sütliman ve güllük gülistanlık değil mi? Şimdi filmi geçtiğimiz Cuma'ya kadar geri sarıp iki takımın yerlerini değiştirelim. Pazar günü maçını oynadıktan sadece dört gün sonra Cuma günü tekrar maça çıkan takım Trabzonspor değil de Fener olsaydı. Bu maçta Lugano ve Semih'in attığı iki gol iptal edilseydi, sadece kaleci Volkan'ın kırılan burnunun tedavisi 5 dakika olmasına rağmen maçın sonuna ancak 4 dakika ilave edilseydi ve maç 0-0 berabere bitseydi...

Diğer taraftan Pazar günleri saat 19:00'un tapusu elinde olan Fener değil de Trabzonspor olsaydı, Bucaspor 2-1 galip durumdayken sarı kartı bulunan Serkan Balcı yardımcı hakemin burnunun dibinde topu yere vursaydı, sonra durum 3-1'e geldiğinde Trabzonspor lehine o komik penaltı verilseydi, o yardımcı hakem yine hoplaya zıplaya ceza sahasına bayrağını sallaya sallaya koşsaydı. Sonrasında maç 3-5 Trabzonspor'un galibiyetiyle neticelenseydi ve liderlik Fener'den Trabzonspor'a geçseydi...

Pazar akşamından bu yana kopartılması muhtemel fırtınaların şiddetini düşünebiliyor musunuz? Muhtemelen Bülent Yıldırım ve Bünyamin Gezer sezonu kapatmış ve düdüklerinin astırılması istenecekti. Elbette Vatan, Hürriyet ve Fanatik gibi gazetelerin atacağı manşetleri tahmin etmek de zor olmazdı. Ekranlarda hakemleri himayelerine alan Şansal Büyüka, Ziya Şengül, Faik Çetiner, Ercan Saatçi ve türevleri yine pişkin pişkin yorumlar yapacaklar mıydı?''


    Sevgilerle... 

28 Nisan 2011 Perşembe

Bayraklar Fora!

    Ligin ilk yarısı sona erdiğinde,her Fenerbahçe SK hocasının yaptığı gibi; Aykut Kocamanın da harika demeçlerini izledik,endişelendik(haklı da çıktık). Nitekim Fenerbahçe'nin başarısız olduğu her sene,hocaları mutlaka çıkar ve birşeyleri eleştirirdi.Bu senede aynısı olmasaydı açıkçası ben şaşırırdım.

    Medya iyi malzeme yaptı bunu. Sonrasında ise,ligin ikinci yarısında yapılan irdenilesi penaltı çalmayışlar, Trabzonspor taraftarını korkuttu. Çünkü süreç her zamanki gibi başlamış; statüko statik vaziyetini korumak için dinamik vektörlerle oluşturduğu kontrol mekanizmasını işletiyordu. Bu süreçte pek çok şey oldu, bu süreçte Şenol Güneş vatan haini ilan edildi,Burak Yılmaz herkese şerefsiz dedi, Selçuk yine sezonun ortasında birden fazla takımın kucağına uçtu.Hiç biri yetmedi bizi durdurmaya,bu kez de utanmazlıkları göz önüne alenen sürdüler.

   Antepspor maçlarında, kendi oyuncularını pek çok cezadan kurtarmasına rağmen Hüseyin Göçeki kurban ilan ettiler. Göçek o penaltıyla birlikte; Fenerbahçenin pek çok kırmızısını sarı yaptı,kimi kırmızısını görmedi,kimi sarıları iptal etti. Fenerbahçe de minnettardı aslında hakemine ama,bu iş böyle gitmezdi. Muhteşem bir saldırı yapıldı; gazetesiyle,televizyonuyla,editörleriyle.

  Daha bir hafta önce eleştirdiği hakemler,Buca maçında artık kapalı kapılar ardına bile saklanmadan,herkesin gözü önünde maçı Fenerbahçeye hediye etti. Daha bir hafta önce hakemin lehine yaptığı hataları konuşmadan,sadece penaltıyı değerlendirip, galibiyet için Allahın lütfu diyebilen Şekip Mosturoğlu, Buca maçından sonra nedense sessiz kaldı. Ortada 3-1 lik kopmak üzere olan skora açıkça yapılan müdaheleyi görmek istemedi. Antep maçında Allahın lütfu olarak değerlendirdi 3 puanı sayın Şekip Bey,fakat Buca maçında sanırım  yüce Allahın adını ağzını almaya yüzü yoktu. Çünkü Fenerbahçe sadece Bucasporu yenerek liderliği ele geçirmedi,hadi geçelim Trabzonsporu, Bucasporun haksız yere düşmesine sebep oldu. Unutma Şekip Bey; işine gelince adını andığın yüce Allah,bunları da görür.

  Fenerbahçe,ligin bitimine 1 ay kala, şampiyonluğunu ilan etti(!). Bunu medyadan açıkça görebiliyoruz ama,en iyi gördüğümüz yer yine İzmirdeki Buca-Fener maçıdı. Bucasporun alın teriyle mücadelesi sonucu ortaya çıkan 3-1lik skor,herkesi üzmüş olacaktı ki, yan hakem beyefendi, Edizin kolununda kendi kolu gibi sandı. Yan hakem beyefendi, sanırım makul bir ücrete bayrağı tuttuğu kolu omuzundan ayırıp bir köşeye koyabiliyor,yine makul bir ücretede saniyesinde havaya kaldırabiliyor. Bunu gördük Buca maçında. Penaltıyla uzaktan yakından alakası olmayan o pozisyonun,penaltı verilmesi ve o kararı veren hakemin saniyesinde (olmayan penaltıyı nasıl gördüyse artık) bayrak kaldırıp, şampiyonluk kutlayan bir taraftar gibi koşması herşeyin cevabı oldu.

  Öne geçti Fenerbahçe. Sanırım yine kendi geleneğini bozmadı,yine kul hakkı yemeye devam ediyor.Bu haftanın en üzücü olayı liderliği kaybedişimiz değil, Eskişehir maçında Mustafa'nın verilmeyen golüne yüreği dayanmayan hemşerimiz,ve Buca-Fener maçındaki alenen yapılan adaletsizliğe yüreği dayanmayan hemşerilerimizdi. Fenerbahçe Yönetimi,yine her yolu mübah gördü,adalet duygusunu herşeyin üzerinde tutmayı kendine görev edinmiş iki yürek daha bu olaydan ötürü hayata gözlerini yumdu.Allah rahmet eylesin.Ruhları şad olsun.

  Ve Fenerbahçe. Hani büyüğüm diyorsun ya.Allahtan da büyük değilsin ya. Keser döner sap döner,gün gelir hesap döner, bu yaptıklarının cezasını ilahi adalet en hayırlı şekilde tecelli ettirir.Bakalım Şekip Beyin adı o zaman lütuf diyebilecekmi.

  Allah'ın adaleti elbet tecelli edecektir.Zaten artık insanoğlunun adaletinden medet ummuyoruz.Onun adaletinin tecelli edeceği zaman en hayırlı zamandır.Belki 4 hafta içinde,belki 40 yıl son...İnşaallah o günü görmeyi bize nasip eder yaradan.

  Fenerbahçeyi seven insanlar alınmasın,hedefimdeki isimler Fenerbahçe taraftarları değil,nitekim benimde çok arkadaşım,hocam var Fenerbahçeli. Benim kastettiklerim; kendi başarısı için her türlü yolu mübah görebilen beyinlerdir. Maalesef bu beyinler, Fenerbahçe yönetiminde oldukça fazla.

  Sevgilerle...

23 Nisan 2011 Cumartesi

Kazım Koyuncu Anısına...

   Yıldız Teknik Üniversitesinde geçtiğimiz Cuma gecesi Kazım Koyuncu Anısına 4 Yapraklı Yonca Konseri vardı. Bir Karadenizli olarak Kazım'ın üzerimdeki etkisi tartışılmaz,ve hala o güzel sesini duydukça gözlerimin dolmaması için çeşitli yollar seçtiğim olur.

    Konserin geliri,Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Onkoloji Servisine nakledildi,yani Kazımn arkadaşları,Kazımla beraber yine birkaç küçük bedene hayat vermek için uğraştı. Cuma akşamı aynı zamanda hayranı olduğum Trabzonspor maçı da vardı fakat, Trabzonspor'un bu seçimime saygı göstereceğini bildiğim için o çocuklara yardım edebilme amacıyla konserdeydik.Doğa İçin Çal,Marsis ve Şevval Sam isimleri heycanlandırdı bizleri...

   Kız arkadaşımla gitmeye karar verdiğim konsere,geç gittik.Biz gittiğimizde Marsis'in 3 parçası kalmıştı sahneden inmesine fakat,Marsis ayaklarımı titretti,horon tepmemek için zor tuttum kendimi. Eee zaten beden horon istiyor,neyse zaptettik kendimizi,bir yandanda aklım maçta,sonuç ne olur acaba diye,zaten yüzümü güldüren bir haberde gelmedi. Marsisten sonra çıkan grup ise,konserden soğumamızı sağladı,kızarkadaşımla benim adıma konuşursam. Ben oraya Kazımın anısına gittim,Kazımın söylediği şarkıları hep beraber Kazım için söylemek amacıyla,ben oraya anonim Karadeniz Müziklerinin güzelliği için gitmişken,Doğa İçin Çal grubu,sanırım bir sentez yaptı,açıkcası hoşuma gitmedi,ben o şarkıları heryerde dinlerdim,ama ben orda Kazım anısına birşeyler istedim.

  Trabzonsporda berabere kaldı,moralim sıfırın altında olunca  daha da katlanamadım, ben Doğa için dinleyemedim yani. Sanırım benden önce en çok hayalkırıklığını kızarkadaşım yaşadı...Çok güzel hayal etmiştik,çok kötü bitti o gece.

 Tek tesellim ise,kız arkadaşımı bıraktıktan sonra arabanın radyosunda dinlediğim Kazımdı.Ey gidi Allahım,yine acıdın bu kuluna da bir Kazım nasip ettin.Şükür.

 Bir dahaki Kazım Koyuncu konserinde,gerçekten Karadeniz havasını solmak dileğiyle...

  Sevgiler...

Küçük detaylar

   Merhaba, sanırım blogspot'a hızlı bir giriş yaptım kendimce,önceki blogumu pasif edip,artık bu günlüğü kullanacağım ve önceki blogumdan birkaç yeni ve önemli gördüğüm yazıyı buraya koyacağım.

 Teşekkürler.

Sevgilerle.

Yalnızlık Ömür Boyu...


     Saat sabahın 4ü.Uykusuz ve moralsiz bir günün ardından, uykunun gelmeyişi anormal gözükse de normal. Nedendir bilinmez, yatağa yattıkça aniden mermi gibi kalkıyor beden bu gece.Bu gece beden,dünya üzerinde omurgasının yeryüzüne paralel konumda olmasını istemiyor.Her ne kadar uykusu da olsa,bugün dik duruyor beden.

     İlk önce yatağıma oturuyorum. İki avucumun arasındaki saçlarımın koruduğu kafatasımın altındaki organda fena işler dönüyor bu gece. Sanırım, sinirden ağlama mekanizmasını hep orası yönetiyor. Beden dik duruyor bugün. Bu gece beden, gözünden bir damla yaşın bile bu yeryüzüne düşmesini istemiyor. İçine atıyor damlalarını…

    Zamanın geçip geçmediği belli değil. ‘Sıkıntılı anlarda zaman geçmek bilmez’ teorisi bu gece bir doğru, bir yanlış çıkıyor. (Sanırım bu yüzden hep teori olmaya devam edecek). Çünkü bir bakıyorum 5 dakika birden geçmiş, bir bakıyorum 2 dakika geçmek bilmiyor. İçimde bir fırtına kopuyor yemin ediyorum ki, içimde bir dalga vuruyor damarlarımın cidarlarına; mühendislik tabiriyle, cidarlarda kaymama koşulundan dolayı akışın durgun olması gerekirken,o dalga en hızlı şekilde damarlarımın cidarlarından geçiyor. Mühendisliğe aykırı bir yaklaşım yapabiliyorum bugün bir mühendis adayı olarak. Bunun sebebi ise dün akşamki bir eğlence(!)

   Eğlence… İnsanın mutluluğunun enerjisini dışarıya verdiği, enerjinin korunumundan dolayı, dışarıya verilen mutluluğun çevresindeki insanları da mutlu ettiği bir kavram… Futbol ise bir eğlence kavramı olarak lanse edildi durdu hep. Yıllardır Türkler, tüm dünya insanları gibi bu oyunun sihirli eğlencesiyle zaman geçirdi, hayatından 90 dakikayı bu eğlence için çaldı. Bizler de bu ulusun bir parçası olarak bunları yaşadık, ama biz sadece bunlarla sınırlı kalmadık, kalamadık, olduramadık. Karadeniz’in verdiği bir heyecandı belki, belki başka tanımlar yapılabilirdi, aynı bölgede yaşayan hemşerilerin farklı yorumlarından. Fakat net olan bir şey vardı ki bizler, Trabzonspor’u destekleyenler, futbolun sihirli eğlencesini Karadeniz’in hırçın dalgasıyla birleştirdik. Bambaşka bir keyif çıktı sayemizde. Mütevazi olmaya gerek yok, Trabzonspor sayesinde Türkiye futbolun ne olduğunu, nelere kadir olduğunu öğrendi.

  Para, pul, güç, iktidar, yalan, dolan… Bunlarla elde edilen şampiyonluklara, bu şampiyonlukların getirdiği sözde başarılara, çıktı dur dedi tam 11 kahraman uşak. Türkiye Trabzonspor ile futbolun aslında ne olduğunu anlamıştı, Türkiye; futbolun sadece İstanbul takımları tarafından iyi oynanmadığını anlamıştı, para, pul gibi değersiz değerliler bir fırtınayla dağılmıştı. Korktu paranın Türkiye’deki sahipleri, korktu paranın uşakları, korktu paraya ilahından daha çok tapanlar. Ve bu korkuyu kine, nefrete dönüştürdü Trabzonspor’a karşı. Trabzonspor Türkiye’de futbolun yönünü değiştirirken, birçok güçlü düşman kazandı maalesef. Korkusu olmadı Trabzonspor’un hiçbir zaman bu düşmanlarından, çünkü düşmanları ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar sadece bir korkaklar topluluğuydu. Korku kitabında yazmadı Trabzonspor’un, korkusu olmadığı içindir ki, belki düşmanları kadar güçlü olmasa da yüreği çok büyük beyinler kazandı, sesi gözleri dolduran, bir bakışı ilk günkü hasreti hatırlatan yüreklerdi onlar. Kazımdı mesela, mesela Mehmet idi adı... Ve onlar gibi daha niceleri…

  Zaman geçti, Trabzonspor şampiyonluklara hasret kaldı; sıradan bir takımın taraftarının bu sürede takımından soğuması beklenirken Trabzonspor taraftarı hiç bırakmadı takımını; zaman geldi çok kızdı, zaman geldi ağladı, ama onu öyle derinden öyle yürekten ve masum sevdi ki, onu bırakmanın, değil Trabzonspor’a kendisine yapacağı bir yanlış olduğunu anlamıştı. Dışarıdan bakan hiç kimsenin anlayamadığı, ama içerideyken herkesin bildiği gerçeği öğreniyordu bu takıma her bağlanan beyin; bu takımı bırakmanın imkansız olduğunu, bu takımın kendisiyle birlikte sonsuz olduğunu biliyordu beyinler… Çünkü her birey şunun farkındaydı; eğer ben Trabzonspor’u çok seversem,hiç ayrılmazsam Trabzonspor ölümsüz olur, eğer o ölümsüz olursa,ben bu dünyadan göçüp gitsem bile,benim sevgim hep onun bünyesinde ölümsüz kalır… yani 3 günlük gelip geçici dünyanın 4.günüydü Trabzonsporlu olmak. Bu yüzdendir ki, bu sevgi çok ağlattı bireyini, bu sevgi çok kıydı canına habersiz, bu sevgi çok kez kanlı gözlerini açtı Azrail’in kollarında… Bu sevgi hiç bitmedi ama. Bu sevgi, Trabzonspor’u anlayamayan her bireyin anlayamadığı bir sevgiydi ve yapılan tüm kalleşlikleri, haksızlıkları, nankörlükleri, şerefsizlikleri, şikeleri elinin bir köşesiyle kenara iten bir sevgiydi… Bu yüzdendir ki 96’da bir Mehmedim gitti,bugün binlerce Mehmedim Trabzonspor ile yatıp kalkıyor.

   Bugün… Bugün yaşadıklarımız geçmişin bir benzeri. Bugün yaşadıklarımız geçmişin aynısı. Karşımızda yine onlarca güç var, karşımızda yine korkak ama güçlü düşmanlar var, karşımızda para, pul ve onun kulları var. Karşımızda, kendi adaletini dünyaya kabul ettirme çabasında olan insanlar var. Trabzonspor Efsanesi doğduğunda, bunların hepsi yine vardı, fakat bugün işimiz maalesef daha zor. Çünkü o zamanlarda, Trabzonspor’un bugünlere geleceğini tahmin edemeyen korkak ama güçlü düşmanlar, bugün Trabzonspor’umun hasretine son verdiği vakit, hepsinden tek tek hesap soracağını biliyor. Trabzonspor’un nasıl bir şey olduğunu, atalarının yaşadıkları korkudan biliyor ve daha çok korkuyorlar.

    Sende şunu unutma Trabzonsporlu; eğer Trabzonspor bu devrimi tamamlarsa, bu sefer o güçlüler hiç olmadığı kadar yalnız ve güçsüz olacaklar, hiç olmadıkları kadar korkacaklar. Yalnızlığın ve güzelliğin bir arada sadece Trabzonspor’a yakıştığını anlayacaklar ve yalnızlıklarından dolayı çirkinlikleriyle baş başa kalacaklar. Unutma ki, bugün senin üzülmen gereksiz, bugün senin gurur duyman yerindedir. Bu dünyada ne kadar güç olursa olsun, bu gücün karşısında küçük bir adalet ışığında bile o gücün nasıl sarsıldığını görmen senin gururun, senin başarındır. Ölümsüz kıldığın Trabzonsporluluk ruhu, haksızlara, adaletsizlere karşı yine mücadele ediyor… Ve üzülme, bu yarışta önünü tıkadıklarını sansalar bile nice Kazımlar kazanmaya devam ediyor.

     Bugün kardeşin yok senin, kardeşin gibi sevip saygı duydukların bir avuç satılmışlık uğruna, kendi bedenlerini satıyorlar. Bugün sen ilk doğduğun gün gibi yalnızsın Trabzonspor, aslında her zaman olduğun gibi yalnızsın. Bu içinde bulunduğumuz sene sana bunu gösterdi, seni aslında hiç seven olmadı, gücünden korkup sana saygı duymuş gibi yapan beyinlerin aslında seni sevmediğini ve paraya taptığını bir kez daha gördün. Sen onlara şerefli olmanın her şeyden önemli olduğunu anlatmaya çalıştın ama onlar paranın kokusunu daha çok sevdiler, satılmış bedenlerinin üzerine paranın kirli kokusunun sinmesi, onları daha mutlu etti. Sen hep yalnızdın Trabzonspor. Hep yalnızlıklar sonunda, yalnızlık ömür boyu Trabzonsporum. Seninle birlikte, sana canını veren bu bedenlerde seninle birlikte yalnızdı önceden, ve sonsuza dek…

 Ey bu ülkenin tekelleri, her şeyin sahibini kendiniz mi sandınız? Ve ya bu gücünüzün ölümsüz olduğunu düşünmenizin sebebi nedir? Bana bir saniye sonra olacakların garantisini verebilir misiniz ki, Türkiye’de adaletin simgesi olan Trabzonspor dalgalarının üzerini kum ile doldurup sahte adacıklar yapıyorsunuz? Bilmiyor musunuz ki, üzerimize kum attığınız zaman bizi küçültemezsiniz, çünkü bu Karadeniz dalgasıdır, intikamı feci olur…

  Ey adaleti sağladıklarını sananlar? Bilemez misiniz ki her adaletsizlik yeni bir devrime sebep olur? Ve bilemez misiniz ki yaptığınız adaletsizlikler gün gelir sizi vurur. Ve yine bilmez misiniz ki, tarih boyunca adaletsizliğin en acı kurbanı olanlar genellikle o adaletsizliği oluşturanlardır. Kendi adaletinizin terazisine güvenip de, ilahi adaleti unuttunuz mu? Kendi aranızda konuştuklarınızı başkası duymuyor diye, yaradan da mı duymuyor sanıyorsunuz? Planlarınızı biz bilmiyoruz diye, yaradan da mı bilmiyor sanıyorsunuz. Niyetinizi biz okuyamıyoruz diye yaradan da mı okuyamıyor sanıyorsunuz?

  Bu yaptığınız adaletsizliğin hesabı, elbet bir gün ilahi adalet tarafından sorulacaktır; bu senenin adaletsizliği belki bu sene içinde, belki daha sonra sizden çıkacaktır. Ve unutmayın ki Trabzonspor’u şampiyon yapmadığınıza sevinmeniz boşa olacaktır. Çünkü Trabzonspor’u ölümsüz kılan kupaları değil, barındırdığı yüreklerdir. Allah büyüktür. İlahi adaletin tecellisi er ya da geç olacaktır.


  Saat sabahın 6sı…Uykusuz ve moralsiz bir günün ardından, uykunun gelmeyişi anormal gözükse de normal. Nedendir bilinmez, yatağa yattıkça aniden mermi gibi kalkıyor beden bu gece. Bu gece beden, dünya üzerinde omurgasının yeryüzüne paralel konumda olmasını istemiyor. Her ne kadar uykusu da olsa, bugün dik duruyor beden. Ve dik dururken, uykulu olmasına rağmen yukarıda yazdıklarımı bir çırpıda düşünüyor. Ve ilahi adaletin tecellisi için, rabbine dua etmek için kıbleye yöneliyor…

Her Yol Mübahtır!

  Önceki günlerde bir yazı klavyeye almıştım sitemde.Adaletle ilgiliydi.Bu gün ise,o yazıdan sonra aklıma bile gelmeyecek konuda yazmak zorunda kalıyorum.
 BordoMavi.Net i bilirsiniz,bilmiyorsanızda içine girdiğiniz zaman o aile ortamını görürsünüz.Belirli bir süre o forumda geçirdiğiniz vakit, o ailenin bireyi hissederseniz kendinizi.Çok sağlam abileriniz vardır,belki çoğunu organizasyonlardan organizasyonlara görürsünüz,kimilerini hiç göremezsiniz.
 İşte o abilerinizden bazıları, kendi zamanlarından harcayarak,muhteşem işlere imza atarlar ki o işler aslında arkanızda bir sponsor bile olsa yapılması zor olan işlerdir.Maddi ve manevi olarak,tüm forum üyelerinden destek görürler,ve bu işleri hep beraber yaptıklarını söylerler...yani bu kadar da mütevazi olmuşlardır,çünkü onların dışında bizim yaptıklarımız paramız varsa banka hesabına yatırıp pankart vs şeylere destek olmaktır,yoksa canımız sağolsun.30 bin küsür üyesi olan bir site,ve bu site diğer takım siteleri gibi bir takımın belirli bir grubuna hitap etmez.Bu sitede HERŞEY TRABZONSPORLULUK ÜZERİNE KURULUDUR.
  Basın tarafından takip ediliriz; hangi başlıkta 30dan fazla aktif üye varsa,emin olun ki o başlıkta misafirlerde vardır,basın tarafından orada yazılanlar ''taraftarın düşüncesi'' olarak yer bulur.
   Öğrenciside ordadır,işçiside,yöneticiside,çiftçiside,imamıda,mühendiside,
gurbetçiside...Toplumun her kesiminin eşit  haklarla kendini anlatabildiği,kendini anlatırkende ünvanına bakılmadığı ve yazdıklarınızı ünvanınızın değil,akıllı cümlelerinizin alkışlattığı taraftar platformudur.
  Pek çok avrupalı filozofun ütopyalarının internet ortamında gerçeğe dönüşmesidir diyebiliriz...Bu yüzdendir ki BordoMavi.Net,her zaman haklının yanında olmuştur,haksız olan Trabzonspor olsa bile.Çünkü onca insan,hak edenin başarıyı elde etmesi gerektiğini bilir.Trabzonspor haketmiyorsa karşı çıkar çünkü bilir ki hak yerse eğer Trabzonspor, Trabzonspor kavramından uzaklaşır.Bu yüzdendir ki,adaletin terazisini tutan o gözü kapalı hanımefendi, sanırım en çok BordoMavi.Net te rahat eder...
  Hak edenin şampiyonluk ipini göğüslemesi gerekir değil mi? Son yazımda adaletsizliklerin,ve bu adaletsizlikler sonusunda fenerbahçe sk nın nasıl şampiyonluk kulvarına konulduğunu,sokulduğunu gördük...çok da korkumuz yok aslında,çünkü biliyoruzki insanoğlunun adaleti işe yaramasa bile ilahi adalet her zaman tecelli eder...
  Bu kirli yarışta Trabzonspor üzerinde oynanan oyunları hepimiz gördük.Şimdi benzeri olaylar,internet ortamında BordoMavi.Net e yapılıyor. Kendini bilmez bir takım insan saldırılar düzenliyor.Bizi susturabileceklerinimi sanıyorlar acaba? Hür düşüncelerimizi engelleyebileceklerinimi sanıyorlar acaba?Kendileri sürekli bir kaba girdiklerinden,köşeye sıkıştıklarında,sadece ağlamayı bildikleri için bizi de öyle sanıyorlar ama bilmiyorlar,biz Karadenizin hırçın dalgasıyız,bir yanımızı kaparsan,açık bulduğumuz yerden daha yüksek debide geçeriz,ne o engeli koyanlar kalır sonrasında,ne o engelleri destekleyenler.
  BordoMavi.Net e yapılan saldırıyı kınıyoruz,ve bu şampiyonluğumuzu ne kadar hakettiğimize bir kez daha şahit olduğumuz için mutluluk duyuyoruz ve Rabbimize şükranlarımızı sunuyoruz.
 Allah Trabzonsporumuzu korusun ve yüceltsin.Amin.

''Adalet Bir Gün Hepimize Lazım Olur.'' dedi Güneş.

      Yeryüzünde yaşayan her insanın bir tanım yapabileceği bir kavramdır adalet...Çünkü her insanın ihtiyacı olan birşey,her insanı dengede tutan bir kavramdır.Dünya tarihinde pek çok adaletsizlik görülmüş,bunun sonucunda devrimler,savaşlar vesaire boy göstermiş.
      Adalate;bu kadar kapsamlı bir konuda değil,sadece Türk Futbolu açısından bakacağım.70 milyon küsür insanın yaşadığı bu ülkenini futbolu,Avrupa'nın önemli liglerinden biri olarak gösterilmiyorsa,bunda Avrupa'daki başarısızlıklarımızın etkisi var.Peki bu başarısızlıüın arkasındakiler?
    Altyapı vs vs demeyin.Bunlar şu anda ikinci planda.Bu ülkenin futbolunda adalet yok.Koyu Trabzonsporluyum derler ya,ben koyu diyecek kadar iddialı değilim,açık siyah diyelim.
    Lig başladıktan sonra,100 milyon avroyu geçen fiyatlarla oluşturulmuş kadrolardan ikisi ligin ilk devresinde umutlarını seneye taşıdı.Biri ise,''mmm bilemiyorum,çok zor ama belki...'' ifadesi uyandırdı taraftarında.Tamda bu sırada, zamanında Konyaspor'un başındayken Fenerbahçe maçı sonrası Türk Futboluna isyan etmiş bir isim,Aykut Kocaman,bu sefer başında olduğu Fenerbahçe SK daki başarısızlığını örtmek için; çok değil yıllar önce isyan ettiği Fenerbahçenin medyasını kullandı.''İrdelenmeli'' dedi.Aslında herşey bu zaman başladı. O saatten sonra polemikler aldı başını gitti,Fenerbahçe'yi kollamayı,kendi mesleklerinden,yani gazeteciliklerinden daha önemli gören bazı kalemler ise bu yöne safları sıklaştırdı,iftiralar başladı.İftiralar şüphe doğurur,şüphe ise her zaman insanı hedefinden alıkoyar...
   Fenerbahçe SK'nın başkanı kişi ise Kulüpler Birliği Başkanı olarak isyan(!) etti.İkinci devre başladığında,bu isyanından Fenerbahçe SK başkanı olarak fayda sağlayacaktı...
  İkince devre başladı,ve şanssız bir beraberlik alındı Trabzon'da.Aslında Aykut Kocaman'ın attığı barutu ateşleyen bir kıvılcımdı bu...Sonrasında Fenerbahçe yenilgisi.Aslında çok bir fark değildi bu,fakat Ulusal Spor Medyası olarak kendini tanıtan,ama asıl amacı,Fenerbahçe SK yı sahiplenme,koruma,ve güzelleştirme olan kalemler bu fırsatı iyi değerlendirdi.
  Beşiktaş maçınının öncesindeki Kayserispor maçında ise liderlik el değiştirdi, çok değil haftalar öncesinden ''tez kellesi koparıla'' hakemler,Fenerbahçe'nin liderliğinden sonra ''adalet bekçisi'' oldu yine aynı ağızların dilinde.
  Fenerbahçe SK'nın göz bebeği olacaktı Beşiktaş-Trabzonspor maçı.Çünkü psikolojik savaşın son kalesiydi,Beşiktaş'ın Trabzonspor'dan alacağı 1 puan ,Karadeniz Uşaklarının yarıştan kopmasını sağlayacak,yerel medya yönetimin kellesini uçuracak,Şenol Güneş'in koltuğu sallanacaktı...Aslında Çanakkale'yi denizden geçebileceğini sanan,''aptal sarışın'' hastalığına yakalanmış İitlaf Devletlerinin başı gibiydi Fenerbahçe.Çünkü İtilaf Devletleri bu yanılgısını,Çanakkale Kara Harbinde acı bir şekilde yaşamıştı.Ve aynı şekilde,Beşiktaş-Trabzonspor Maçında bir İnönü Muharebesi olmuş, burundan boşalan kanlar formalarda kurumuş,penaltılar çalınmamış,hayatlar tehlikeye atılmıştı...Ve zafer kazanılmıştı.
  Karadeniz'i sadece Şile kıyısındaki deniz sanan Fenerbahçe,O denizin doğuya doğru daha da inatçılaştığını unutmuştu.İtinayla hatırlatıldı...Buna çok kızmıştı İtilaf Devletleri!. Güneşi topuklu ayakkabıyla sıvamaya çalışmışlardı...Farkında değillerdi,Tıpkı 1919'da olduğu gibi,isyan Anadolu'da tekrar kendini göstermişti,ama hala farkında değillerdi.
  Medyası elinden geleni yapmaa başladı.Vatan isimli bir gazetede Şenol Güneş'in ''millete,devlete,vatana'' küfürler savurduğu söylenildi.Çok kızmışlardı,nasıl hesapları tutmazdı...İstanbul Medyası elinden gelenin yetmeyeceğini gördü,ayağından da,kolundan da birşeyler getirmeye çalıştı.Hatta o da yetmedi kaba etinden sallaması gerektiğini anladı o gün.
  Trabzonspor'un söyleyeceği bir kaç sözü vardı,onlardan sadece birini söyledi,ortalık karıştı.Düne kadar Aykut Kocaman'ın söylediği,Aziz Yıldırım'ın söylediği sözleri unutanlar,bugün''bu süreci kirletmeyin'' diye Trabzonspor'a kin kustu.Öfke saçtı,laf söyledi. Trabzonspor taraftarı şaşırdı, ilk önce lafa baktı laf mı diye,sonra adama baktı,adam mı diye sormadı güldü geçti.Güldü ama aslında çok kızmıştı,bizim ordakilerinde böyle pis bir huyu vardır işte,kızdı mı ya anında tepki gösterir,ya da pis pis sırıtır,sonraya saklar. Bu şıklardan birincisini yaptığı çok oldu,hep zarar gördü.Artık ikincisini yapıyor,pis pis sırıtıyor yani...Bu adalet terazisini kendi lehlerine çevirenlerin oynadığı topların inşaata kaçmasını,veya yere 25 Kuruşlarının düşmesini bekliyor...
  Adalet Terazisi demişken,Beşiktaş maçından sonra ''Adalet bir gün hepimize lazım olur'' dedi Güneş. Bazıları kaba etleriyle güldüler buna...Çünkü Fenerbahçe hala liderdi...
  4 hafta sürdü bu kadar haksız desteğin,adaletsizliğin,şikenin ve yalanın getirdiği lale devri...Bu 4 hafta boyunca önüne çıkan bütün rakiplerini muhteşem(!) futbolla geçti,harika top oynuyordu artık...Nedense hiç bir rakibi,çokta koşmuyordu ikinci yarıları,orta sahada Fenerbahçe'ye pres yapmak,çok büyük suçtu...Anında kızıyordu birileri.4 hafta sonra pekte sevmediğimiz Bursaspor ''dur'' dedi bu işe.Aman,''dur'' dedi ya,demez olaydı kıyamet koptu...''Bu kadar mücadele niye?'' diye. ''Borcunu ödedi'' dediler, ''Hesabı kapattı'' dediler vesaire.Hatta ertesi günü gazetelerde ''Panik Yok'' diye manşet attılar, Trabzonspor puan kaybettiğinde '' Trabzonsporda Panik Havası'' diye manşet atan beyinler...Çirkinlikleri bir kez daha aynadan taşmış,paçalarından akıyordu...Trabzonspor tekrar lider olmuştu.Bu 4 hafta içinde,şampiyonluk rakiplerine orta sahada yanaşmayan rakipleri Trabzonspor'u orta sahada resmen''biçiyordu''. Bu durum Milli Şair'in sözleriyle ancak ifade edilebilirdi...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak
Boşanır sırtlara vâdilere, sağanak sağanak
...
 Ne kafaların kırılmadığı,ne tendonların kopmadığı kalmıştı.Bu 4 hafta sonunda,Karadeniz Uşakları biraz yaralı ama daha da gururlu çıkmıştı.Yine liderlerdi...
 Liderlikten sonra,Trabzonspor'un oyuncuları daha bir temkinli olmak zorundaydılar,çünkü yılların eskitemediği bi ''insanlık anıtı'' İlhan Cavcav, onları bekliyordu...Hani teşvik primini çok seven,hani yılların duayeni...Nitekim Gençlerbirliği maçı sonrasında '' Kaybetseydik bizi kendi sahamızda öldüreceklerdi'' dedi, soyunma odasında'' şerefsiz '' sözünü söyledi diye Burak'a iftira attı. Halbuki kimse öldürülmeyecekti,dedim ya bizimkiler artık pis pis sırıtıyor,geçti o etkiye anında tepki zamanları,dünya enerjinin korunumunun ne kadar önemli olduğunu anladı,bizimkiler de...Etkiye anında tepki vereceklerine, Etkiyi sönümleyip potansiyel enerjisini arttırıyorlar...Gün gelir daha güçlü bir şekilde geri göndeririz diye...''Şerefsiz'' iftirası Ulusal Gazetelerde anında servis edildi,araştırmacı gazetecilerin başı sesini çıkaramadı bu işte.Araştırmasına da gerek yoktu aslında,sorsa söylerdik...
 Süreç devam ederken Trabzonspor yazıları yazan bir kişiliği kullandı bu sefer Vatan Gazetesi.Burak'a edepsiz yaftası da yapıştırıldı. Haklılardı aslında, sen git o kadar mücadele et,bir tarafını yırt,sonra yırttığın yer için basur kontrolünden geç,ama bir Burak adının anlamı gibi,alsın Karadeniz Dalgasını götürsün,edepsizlik işte... ''edep'' tanımını kimin yaptığına bakar aslında...
  Yine bu süreçte Trabzonspor taraftarıları,bu gazeteleri aradı.''Yahu biz de bu gazeteye para veriyoruz,ama sadece Fenerbahçe yararına haber yapılıyor'' diye. Cevap basitti...''Eee nooollcakkk yaniii?''.Gün gelecek,bu soruyu soran sözde gazete görevlisi cevabını alacaktı,ama daha zamanı vardı...
  Galatasaray maçına geldi sıra... Yıllardır,adeta tüm kinlerini kustukları Arda Turan'ı baba şefkatiyle sardılar,sarmaladılar.Hatta biri''Arda çıksın Trabzonspor  maçında aslanlar gibi oynasın,göstersin kendini'' dedi...şeytan(kedi) canını senin....Galatasaray maçında,80 küsür dakika ağızlarının suyu aktı,geliyor yine liderlik diye...ama geçen haftaların edepsiz playboyu,kafası kırılmasına rağmen attı golünü,asistte öyle bir asistti ki,taksiciyle kadeh tokuştursa bu kadar zevk vermez...Burak golü atınca kameraya koşuyordu,o süre içinde satılmış kalemlerin kulakları kedi gibi kalkmıştı''Acaba ne dicek?,Nasıl Kullanabiliriz? Golll diye bağırmazsa,başka ne derse desin her türlü çirkefliğe çekeriz'' diye düşünüyorlardı...ve gol demedi,daha da güzelini söyledi,saılmış kalemler de şaşırdı.''ANNEEEE'' dedi,hepimiz annemize sarılmak istedik o an, ve belki o an,o satılık kalemler de o çocuğun bir aneesi olduğunu hatırladılar,birkaç saniye osnra unutacak olmalarına rağmen...
 Bu sefer rakip Bursa idi. Yine tüm söylentiler havadaydı,''Borç Ödencek,Hesap Kesilcek vs vs..'' Tüm bunları yıktı Trabzonspor... Hatta bir ara Fenerbahçeseverler,''Bursa bize oynadığı gibi oynamadı istatistikleri gösterin'' dedi birine,baş harfi Şansal... O da heycanlandı,hemen getirdi ki ne görsün... Bursaspor iki maçta da aynı km yi kat etmiş.Üzüldü heralde...
 Bursa maçından bir gün önce ise,Türk Futbolu'nun en kara gecelerinden biri yaşandı.İkinci devreden beri, kendisine orta sahada sadece iki takım tarafından baskı yapılan Fenerbahçe(Trabzonspor ve Bursaspor maçında yapıldı sadece), Gaziantep maçında da baskı yedi orta sahada.Malum o baskıyı yiyince, kimse Fenerbahçe'nin o muhteşem oyunundan bahsedemedi.Üstelik bir futbol cinayeti işlendi.Bir takımın yarısı,ilk devrede nasıl Sarı Kart maduru olur gösterildi(Spor Akademilerinde tez olsun bu konu bence).Yolda yürüyen birini gidip bıçaklayan bir adam nasıl tepki topluyorsa,Lugano aynı tepkiyi toplayacak birden fazla hareket yaptı,ama içinden bir tanesi bırakın Kırmızı Kartı,maç sonunda koluna kelepçe takılıp nezarete tıkılacak kadar vardı...Hakemden ses çıkmadı. Aynı Lugano,her zaman kendisinin yaptığı,ama başkasının kendisine yapınca kızdığı harekete,formasının çekilmesine tepki gösterdi,formayı çıkardı.Sarı Kart diye korktu tribünler,ama hakemcanları oradaydı... Niangın hareketi ise,sanırım ilahi adaleti gösterdi,niyeti belliydi,fakat kendi kurban gitti.Fakat maç sonunda Fenerbahçe SK Asbaşkanı bir açıklama yaptı,hepimizi güldürdü.Pis pis güldürdü ama... ''Daha hakem size ne yapsın?'' diye sorduk,duymuyordu,kulaklarını tıkayıp kimseyi dinlemeden 10a kadar saydığını göstermeye çalışan ufak uşak gibiydi çünkü...Bunlar saymakla bitmez,sanırım Türk Futbolunda adalet isteyecek en son kulüp Fenerbahçe SK dır.
   Önümüzde Eskişehir Maçı var.Taraftar olarak buna kilitlendik,galibiyet istiyoruz.Biliyoruz,2 hafta önce Avrupa'nın anlamını unutan Bülen Uygun, bu maçta önce rüyasında Paris'i görür,Venedikte gondola biner ve nitekim Trabzonspor'dan puan almak için elinden geleni yapar.Biliyoruz,bu maçtada fb taraftarları es-es tribünlerinde yerlerini alır ve ''Niyet Ettim Fenerbahçenin haksız liderliği içün es-es diye bağırmaya'' diye niyet eder,tıpkı Kocaelindeki Kasımpaşa maçımızda,son dakikalarda sahaya meşale atan Çılgın(!) Kasımpaşa Trafatarları içindeki Fenerbahçeliler gibi...Ne diyelim,onlarında tribününe biz sahip çıkacak değiliz ya...
  İnsanoğlunun adaleti böyle birşey işte...Biz bundan umudumuzu kestik,eğer başarırsak,ki biz inanıyoruz,ilahi adaletin tecelli etmesiyle başaracağız,ve işte o zaman insanoğlu adaletini değil ilahi adaleti anlatan bir yazı yazacağım.
  Sevgilerle...