Saat sabahın 4ü.Uykusuz ve moralsiz bir günün ardından, uykunun gelmeyişi anormal gözükse de normal. Nedendir bilinmez, yatağa yattıkça aniden mermi gibi kalkıyor beden bu gece.Bu gece beden,dünya üzerinde omurgasının yeryüzüne paralel konumda olmasını istemiyor.Her ne kadar uykusu da olsa,bugün dik duruyor beden.
İlk önce yatağıma oturuyorum. İki avucumun arasındaki saçlarımın koruduğu kafatasımın altındaki organda fena işler dönüyor bu gece. Sanırım, sinirden ağlama mekanizmasını hep orası yönetiyor. Beden dik duruyor bugün. Bu gece beden, gözünden bir damla yaşın bile bu yeryüzüne düşmesini istemiyor. İçine atıyor damlalarını…
Zamanın geçip geçmediği belli değil. ‘Sıkıntılı anlarda zaman geçmek bilmez’ teorisi bu gece bir doğru, bir yanlış çıkıyor. (Sanırım bu yüzden hep teori olmaya devam edecek). Çünkü bir bakıyorum 5 dakika birden geçmiş, bir bakıyorum 2 dakika geçmek bilmiyor. İçimde bir fırtına kopuyor yemin ediyorum ki, içimde bir dalga vuruyor damarlarımın cidarlarına; mühendislik tabiriyle, cidarlarda kaymama koşulundan dolayı akışın durgun olması gerekirken,o dalga en hızlı şekilde damarlarımın cidarlarından geçiyor. Mühendisliğe aykırı bir yaklaşım yapabiliyorum bugün bir mühendis adayı olarak. Bunun sebebi ise dün akşamki bir eğlence(!)
Eğlence… İnsanın mutluluğunun enerjisini dışarıya verdiği, enerjinin korunumundan dolayı, dışarıya verilen mutluluğun çevresindeki insanları da mutlu ettiği bir kavram… Futbol ise bir eğlence kavramı olarak lanse edildi durdu hep. Yıllardır Türkler, tüm dünya insanları gibi bu oyunun sihirli eğlencesiyle zaman geçirdi, hayatından 90 dakikayı bu eğlence için çaldı. Bizler de bu ulusun bir parçası olarak bunları yaşadık, ama biz sadece bunlarla sınırlı kalmadık, kalamadık, olduramadık. Karadeniz’in verdiği bir heyecandı belki, belki başka tanımlar yapılabilirdi, aynı bölgede yaşayan hemşerilerin farklı yorumlarından. Fakat net olan bir şey vardı ki bizler, Trabzonspor’u destekleyenler, futbolun sihirli eğlencesini Karadeniz’in hırçın dalgasıyla birleştirdik. Bambaşka bir keyif çıktı sayemizde. Mütevazi olmaya gerek yok, Trabzonspor sayesinde Türkiye futbolun ne olduğunu, nelere kadir olduğunu öğrendi.
Para, pul, güç, iktidar, yalan, dolan… Bunlarla elde edilen şampiyonluklara, bu şampiyonlukların getirdiği sözde başarılara, çıktı dur dedi tam 11 kahraman uşak. Türkiye Trabzonspor ile futbolun aslında ne olduğunu anlamıştı, Türkiye; futbolun sadece İstanbul takımları tarafından iyi oynanmadığını anlamıştı, para, pul gibi değersiz değerliler bir fırtınayla dağılmıştı. Korktu paranın Türkiye’deki sahipleri, korktu paranın uşakları, korktu paraya ilahından daha çok tapanlar. Ve bu korkuyu kine, nefrete dönüştürdü Trabzonspor’a karşı. Trabzonspor Türkiye’de futbolun yönünü değiştirirken, birçok güçlü düşman kazandı maalesef. Korkusu olmadı Trabzonspor’un hiçbir zaman bu düşmanlarından, çünkü düşmanları ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar sadece bir korkaklar topluluğuydu. Korku kitabında yazmadı Trabzonspor’un, korkusu olmadığı içindir ki, belki düşmanları kadar güçlü olmasa da yüreği çok büyük beyinler kazandı, sesi gözleri dolduran, bir bakışı ilk günkü hasreti hatırlatan yüreklerdi onlar. Kazımdı mesela, mesela Mehmet idi adı... Ve onlar gibi daha niceleri…
Zaman geçti, Trabzonspor şampiyonluklara hasret kaldı; sıradan bir takımın taraftarının bu sürede takımından soğuması beklenirken Trabzonspor taraftarı hiç bırakmadı takımını; zaman geldi çok kızdı, zaman geldi ağladı, ama onu öyle derinden öyle yürekten ve masum sevdi ki, onu bırakmanın, değil Trabzonspor’a kendisine yapacağı bir yanlış olduğunu anlamıştı. Dışarıdan bakan hiç kimsenin anlayamadığı, ama içerideyken herkesin bildiği gerçeği öğreniyordu bu takıma her bağlanan beyin; bu takımı bırakmanın imkansız olduğunu, bu takımın kendisiyle birlikte sonsuz olduğunu biliyordu beyinler… Çünkü her birey şunun farkındaydı; eğer ben Trabzonspor’u çok seversem,hiç ayrılmazsam Trabzonspor ölümsüz olur, eğer o ölümsüz olursa,ben bu dünyadan göçüp gitsem bile,benim sevgim hep onun bünyesinde ölümsüz kalır… yani 3 günlük gelip geçici dünyanın 4.günüydü Trabzonsporlu olmak. Bu yüzdendir ki, bu sevgi çok ağlattı bireyini, bu sevgi çok kıydı canına habersiz, bu sevgi çok kez kanlı gözlerini açtı Azrail’in kollarında… Bu sevgi hiç bitmedi ama. Bu sevgi, Trabzonspor’u anlayamayan her bireyin anlayamadığı bir sevgiydi ve yapılan tüm kalleşlikleri, haksızlıkları, nankörlükleri, şerefsizlikleri, şikeleri elinin bir köşesiyle kenara iten bir sevgiydi… Bu yüzdendir ki 96’da bir Mehmedim gitti,bugün binlerce Mehmedim Trabzonspor ile yatıp kalkıyor.
Bugün… Bugün yaşadıklarımız geçmişin bir benzeri. Bugün yaşadıklarımız geçmişin aynısı. Karşımızda yine onlarca güç var, karşımızda yine korkak ama güçlü düşmanlar var, karşımızda para, pul ve onun kulları var. Karşımızda, kendi adaletini dünyaya kabul ettirme çabasında olan insanlar var. Trabzonspor Efsanesi doğduğunda, bunların hepsi yine vardı, fakat bugün işimiz maalesef daha zor. Çünkü o zamanlarda, Trabzonspor’un bugünlere geleceğini tahmin edemeyen korkak ama güçlü düşmanlar, bugün Trabzonspor’umun hasretine son verdiği vakit, hepsinden tek tek hesap soracağını biliyor. Trabzonspor’un nasıl bir şey olduğunu, atalarının yaşadıkları korkudan biliyor ve daha çok korkuyorlar.
Sende şunu unutma Trabzonsporlu; eğer Trabzonspor bu devrimi tamamlarsa, bu sefer o güçlüler hiç olmadığı kadar yalnız ve güçsüz olacaklar, hiç olmadıkları kadar korkacaklar. Yalnızlığın ve güzelliğin bir arada sadece Trabzonspor’a yakıştığını anlayacaklar ve yalnızlıklarından dolayı çirkinlikleriyle baş başa kalacaklar. Unutma ki, bugün senin üzülmen gereksiz, bugün senin gurur duyman yerindedir. Bu dünyada ne kadar güç olursa olsun, bu gücün karşısında küçük bir adalet ışığında bile o gücün nasıl sarsıldığını görmen senin gururun, senin başarındır. Ölümsüz kıldığın Trabzonsporluluk ruhu, haksızlara, adaletsizlere karşı yine mücadele ediyor… Ve üzülme, bu yarışta önünü tıkadıklarını sansalar bile nice Kazımlar kazanmaya devam ediyor.
Bugün kardeşin yok senin, kardeşin gibi sevip saygı duydukların bir avuç satılmışlık uğruna, kendi bedenlerini satıyorlar. Bugün sen ilk doğduğun gün gibi yalnızsın Trabzonspor, aslında her zaman olduğun gibi yalnızsın. Bu içinde bulunduğumuz sene sana bunu gösterdi, seni aslında hiç seven olmadı, gücünden korkup sana saygı duymuş gibi yapan beyinlerin aslında seni sevmediğini ve paraya taptığını bir kez daha gördün. Sen onlara şerefli olmanın her şeyden önemli olduğunu anlatmaya çalıştın ama onlar paranın kokusunu daha çok sevdiler, satılmış bedenlerinin üzerine paranın kirli kokusunun sinmesi, onları daha mutlu etti. Sen hep yalnızdın Trabzonspor. Hep yalnızlıklar sonunda, yalnızlık ömür boyu Trabzonsporum. Seninle birlikte, sana canını veren bu bedenlerde seninle birlikte yalnızdı önceden, ve sonsuza dek…
Ey bu ülkenin tekelleri, her şeyin sahibini kendiniz mi sandınız? Ve ya bu gücünüzün ölümsüz olduğunu düşünmenizin sebebi nedir? Bana bir saniye sonra olacakların garantisini verebilir misiniz ki, Türkiye’de adaletin simgesi olan Trabzonspor dalgalarının üzerini kum ile doldurup sahte adacıklar yapıyorsunuz? Bilmiyor musunuz ki, üzerimize kum attığınız zaman bizi küçültemezsiniz, çünkü bu Karadeniz dalgasıdır, intikamı feci olur…
Ey adaleti sağladıklarını sananlar? Bilemez misiniz ki her adaletsizlik yeni bir devrime sebep olur? Ve bilemez misiniz ki yaptığınız adaletsizlikler gün gelir sizi vurur. Ve yine bilmez misiniz ki, tarih boyunca adaletsizliğin en acı kurbanı olanlar genellikle o adaletsizliği oluşturanlardır. Kendi adaletinizin terazisine güvenip de, ilahi adaleti unuttunuz mu? Kendi aranızda konuştuklarınızı başkası duymuyor diye, yaradan da mı duymuyor sanıyorsunuz? Planlarınızı biz bilmiyoruz diye, yaradan da mı bilmiyor sanıyorsunuz. Niyetinizi biz okuyamıyoruz diye yaradan da mı okuyamıyor sanıyorsunuz?
Bu yaptığınız adaletsizliğin hesabı, elbet bir gün ilahi adalet tarafından sorulacaktır; bu senenin adaletsizliği belki bu sene içinde, belki daha sonra sizden çıkacaktır. Ve unutmayın ki Trabzonspor’u şampiyon yapmadığınıza sevinmeniz boşa olacaktır. Çünkü Trabzonspor’u ölümsüz kılan kupaları değil, barındırdığı yüreklerdir. Allah büyüktür. İlahi adaletin tecellisi er ya da geç olacaktır.
Saat sabahın 6sı…Uykusuz ve moralsiz bir günün ardından, uykunun gelmeyişi anormal gözükse de normal. Nedendir bilinmez, yatağa yattıkça aniden mermi gibi kalkıyor beden bu gece. Bu gece beden, dünya üzerinde omurgasının yeryüzüne paralel konumda olmasını istemiyor. Her ne kadar uykusu da olsa, bugün dik duruyor beden. Ve dik dururken, uykulu olmasına rağmen yukarıda yazdıklarımı bir çırpıda düşünüyor. Ve ilahi adaletin tecellisi için, rabbine dua etmek için kıbleye yöneliyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder