Muhabirin sorduğu; ”Ne hakkınızı kullanmak istiyorsunuz?” sorusu ile
anladık Şota’nın canının sıkıldığını. Şüphesiz onun canı sıkıldı mı
bizim canımız sıkılır. Onun can sıkkınlığını gidermeyi biz vazife
biliriz kendimize. Malum, bizim canımız her sıkıntıya düştüğünde, o aldı
sıkıntımızı yüreğimizin içerisinden…
”Susma hakkımı kullanmak istiyorum” diye cevap verdi, çok güzel bir
aksan bozukluğuyla, şüphesiz ben onun o aksan bozukluğuna kurban
olurdum…Şüphesiz ben Trabzonspor taraftarıydım…Şota benim en büyük
kahramanlarımdandı.
Yeni yetme denilebilecek bir muhabir…Belli ki mesleğinin etik
kurallarından çok çakallığını öğrenmiş o dinozor duayenlerinden. Zaten
dinozorlar etik bilemez ya, işte o dinozorların yetiştirdiği belli olan
bir muhabirden, gayet salaş ve alaycı bir ”Neden?” sorusu. Ama o soruya
hayranı olduğum Şota’nın yine beyefendi bir cevabı… ”Bilmiyorum. Fazla
bir şey söylemek istemiyorum. Bazen bu maçlarda” der Şota ve sonra
kesilir sesi…Sonra o kadar derin bir iç çeker ki, o çektiği iç benim
gözümü doldurur, benimle birlikte izleyen annemin gözünü yaşartır, onun o
çektiği iç bizim yüreğimize bıçak diye saplanır, kalbimiz kan basmayı
unutur bedenimize…Öyle samimi ama üzücü bir iç çekiştir ki o, biz
Şota’nın hayranları dayanamayız onun o haline…Dolan gözlerden boşalmak
üzere olan yaşlar belirmeye başlar hemen sonrasında…
”Bazen bu maçlarda kendimi suçlayabilirim, oyuncuları suçlayabilirim,
hataları suçlayabilirim ama ondan sonra… Ondan sonra başkasını
suçlamak, benim stilim değil” der. İç çekişinden sonra tabii. Muhabir
belli ki stil kelimesini açmak ister; ”Tarzınız değil” der. Ve o mahçup
olması için hiç bir gerekçe olmayan ama kendini yine de mahçup hisseden
adam bir kez daha mahçup olur, mimiklerinden bellidir…Onun o
mahcubiyetine biz kurban oluruz…”Evet tarz…ben ingilizcesini söyledim”
der.
Ardından muhabir, öğrendiği dinozorlukla maçtan konu açar ama,
karşısındaki adam; adamın dibi olan bir adamdır.”Susma hakkı kullanmak
istiyorum” der ve susar. Onun susması, vicdanlara büyük bir derstir,
çakallar için ise hiç bir şey ifade etmez, edemez.
Sus ama mahçup olma Şota…Mahçup olması gereken sen değil
karşındakiler. Hakeme kızdığın belli ama hakem hakkında konuşmayı uygun
görmüyorsun çünkü sen teknik direktörlük bakımından dünyanın en iyi
referanslarından biri kabul edilebilecek bir kulüpte, dünyanın en iyi
teknik adamlarından biri sayılan bir hoca ile beraber yıllarını aynı
kulübede geçirdin.Senin aldığın eğitime göre bu uygun değil. Ama bu
ülkede böyle meşhur olup, gündemi değiştirenler mevcut be Şotam…
Bu ülkede yalan söylediği apaçık belli olan adamlar doğruya ”Külliyen
Yalan” dedikten sonra, yalanı açığa çıksa bile sorgulanmıyor. Bu ülkede
öyle adamlar iyi hoca oluyorlar Şotam…Bu ülkede gündemi değiştirmeyi
başarısızlığının gözükmemesi için farz bilen adamlar simge oluyorlar,
ekol kokuyorlar Şotam…Sen fazlasın bu sisteme…
Bu ülkede, bir mimik hareketi ile manşetlere oturan teknik adamlar
var Şotam. Oyuncunun anasına avradına küfrettiği kameralardan belli olan
ve bunu bir sefer değil, her kızgınlığında yüzde yetmiş tekrarlayan bir
adam ”oyuncuyu eğiten bir hoca” olarak görülebilirken, senin bu
mahcubiyetine ben kurban olurum.
Mahcubiyetin gereksiz…Ama sen gerekli görürsün. Seni sen yapan da
budur ya zaten. Çünkü sen benim kahramanımsın.Çünkü sen Şotasın.
Trabzonlu, Trabzonsporlu Şota. Sana baktıkça biz Şenol’un mahcubiyetini
görürüz. Görürüz de dolar gözlerimiz. Dolar da saplanır yüreğimize
bıçak…Saplanır da ağlarız be Şotam…
Hepi topu 39 saniyedir bu olayrın geliştiği…İşte o 39 saniyedir gözümü doldurup yaşartan.
Mahçup olma ne olur, ağlama ne olur.Üzülme ne olur…Sen ağlarsan, biz ağlarız.
Saygılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder